Dünya’da ve Türkiye’de mağaracılık ve tarihi
Çeşitli doğa olayları sonucu oluşan, büyük ve birbirine kollarla bağlı yeraltı kovuklarına mağara denmektedir. Mağaralar tarih boyunca barınma, korunma, tedavi vb. gibi çeşitli amaçlar için insanlara hizmet etmiştir. Mağaraların olmadığı bölgelerde ise bu amaçlar için doğa şekillendirilerek yapay olanları da oluşturulmuştur.
Karstik, lav, buzul, buz, rüzgâr, tuz ve deniz olmak üzere çeşitli mağara türleri bulunmaktadır. Kireç taşı gibi erimeye uygun kayaların yer altı suları tarafından eritilerek aşındırılması yoluyla meydana gelen mağaralara karstik mağara denmektedir. Bu tür mağaralar oluşum açısından en zengin ve en yaygın mağaralardır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mağaraların çoğu karstik türdedir.
Mağarabilim veya bir diğer ifadeyle Speleoloji mağaraların ve diğer karstik oluşumların yapılarını fiziksel özelliklerini, tarihçelerini, barındırdığı yaşam formlarını, süreçlerini ve zaman içindeki değişimlerini inceleyen bilim dalıdır. ASPEG de adından da anlaşılacağı üzere kendini bu bilim dalına adamış bir gruptur.
Mağaraların insanlar tarafından kullanılması çok eski yıllara dayanmasına rağmen bilimsel ilk araştırmalar 18. yüzyılda başlamıştır. 1743 yılında 136 metre ile Orta Avrupa’nın en derin obruğu olan Çekya’daki Macocha Gorge’ya Nagel ve grubu tarafından yapılan araştırma bu alanda ilk olma özelliği taşımaktadır.
Bilinen ikinci araştırma 1770 yılında J. Lloyd tarafından İngiltere’de 60 metre derinliğindeki Eldon Hole’a yapılmıştır. A.F. Lindner ise 1840 yılında Tiryeste şehrinin su ihtiyacına çözüm bulmak için 332 metre derinlikteki Abisso di Trebiciano mağarasına girerek bilinen üçüncü araştırmayı ortaya koymuştur. 1940’lı yıllarda Stephen Bishop önderliğinde günümüz son ölçümleri ile 660 kilometrelik bir ağ sistemine sahip olan Mamut Mağarası’nda yapılan ilk haritalama çalışması bilinen dördüncü çalışmadır.
Dünya’da speleolojinin gelişmesinde ve çağdaş bir bilim dalı olmasında en büyük katkıyı yapanlardan biri Fransız Edouard-Alfred Martel’dir ve kendisi “modern speleolojinin babası” olarak anılmaktadır. İp merdiven ve manyetolu telefonları mağarada kullanan ilk mağaracıdır. Yayınladığı birçok bilimsel çalışmayla mağaracılığın popüler olmasını sağlamıştır. 1895 yılında ise speleoloji üzerine “Societe de Speleologie” adında dünyanın ilk mağara topluluğunu oluşturmuştur.
Martel’in öncülük ettiği bu dalda gelişmeler hızla devam etmiş, aynı zamanda ünlü bir yazar olan Norbert Casteret ve Robert de Joly mağarada alüminyum çubuklu merdiveni kullanan ilk kişiler olmuşlardır. Ayrıca bu ikili birçok keşfe ve yeniliğe imza atmıştır. Jumar ise Petzl şirketinin kurucusu olan mağaracı Fernand Petzl ve yine mağaracı arkadaşı Bruno Dressler 1968’yılında icat etmişlerdir. İlk mağarabilim enstitüsü de 1920 yılında Romanya’nın Cluj şehrinde Emil Racovita tarafından açılmıştır. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra keşifler hızlanarak devam etmiştir.
Mağara araştırmaları başlangıçta Avrupa merkezli devam etmiştir. Aşağıda 1957 yılındaki o ana kadar araştırılabilen en derin mağaralar listesi incelendiğinde bu görülmektedir.
2019 yılına geldiğimizde mağaracılığın gelişmesi sayesinde en derin mağaralar çeşitli kıtalara yayılmıştır.
Mağaralar derine gitmelerinin yanı sıra çeşitli kollara ayrılarak farklı yönlere de gitmektedir. Aşağıda 2019 yılı ölçümlerine göre tüm kollarının toplam uzunluğu en fazla olan mağaralar görülebilmektedir.
Türkiye’de mağaracılığın gelişimine baktığımızda ilk kayıtlı araştırmanın 1869 yılında Dr. Abdullah Bey tarafından Yarımburgaz mağarasında biyoloji üzerine yapıldığı görülmektedir. Viyana doğumlu bir doktor olan Abdullah Bey 1850 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne zooloji, jeoloji ve mineraloji alanlarında ders vermeye gelmiştir. Ayrıca Yarımburgaz mağarası ile ilgili iki makale yayınlamıştır.
1919 yılında Giuseppe Moratti, Kocain ve Karain mağaralarının haritalamasını ve bu mağaralarda arkeolojik çalışmalar yaparak Türkiye’de bu konuda öncülük eden çalışmaları ortaya koymuştur. Devam eden yıllarda mağaralarda arkeolojik, antropolojik ve biyolojik çalışmalar yapılmıştır.
Speleolojinin Türkiye’deki en büyük atılımı 1955 yılında Temuçin Aygen’in bireysel çabalarıyla başlamıştır. Fransız ve İsviçreli mağaracılarla temasa geçerek mağaracılığın Türkiye’de gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. 1964 yılında Türkiye’nin mağaracılıkla ilgili ilk derneği olan Mağara Araştırma Derneği (MAD)’ ı kurmuştur. MAD ayrıca ilk mağara dalışlarını yapan ve ilk uluslararası mağara üyeliği alan dernektir.
1973 yılında Türkiye’de mağaracılıkla ilgili olan ilk üniversite kulübü Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Derneği (BÜMAK) kurulmuştur. BÜMAK modern mağaracılıkta kullanılan bir teknik olan Tek İp Tekniğini (TİT) kullanan ilk kulüp olmuştur. TİT sayesinde hızlanan araştırmalar derinlik rekorlarının gelmesini sağlamıştır. Temuçin Aygen önderliğinde BÜMAK 1196 metre derinlikteki Çukurpınar Mağarasını ve ardından 1429 metre ile Türkiye’nin en derin mağarası olan Peynirlikönü Mağarasını keşfetmiştir.
2008 yılında ise Türkiye’de speleoloji alanında çığır açan Anadolu Speleoloji Grubu (ASPEG) kurulmuştur. Kurulduğu günden bu yana uluslararası katılımcılarla yaklaşık 200 mağara keşfi, haritalama, arkeolojik ve biyolojik çalışmalar yapmıştır. Sempozyumlarım yapılmasına öncülük etmiştir. Belgeseller çekerek mağaracılığın kitleler tarafından duyulmasına katkıda bulunmuştur.
2019 itibariyle Türkiye’de 8 mağaracılık derneği, 9 üniversite kulübü ve 2 grup bulunmaktadır. Bu kulüp ve dernekler Türkiye Mağaracılık Federasyonu (TÜMAF) altında birleşmiştir